Oxfordian (2026)
Düşünceyle kurgunun birbirini sınadığı deneysel bir anlatı. Oxford sahne değil, bir düşünce laboratuvarıdır. Her bölüm form değiştirir. Mektup, kenar notu, tez özeti, tutanak, sahne ve okuru zamanın çatlaklarına çağırır. Gelenekle yeniliğin pazarlığı, hakikatle faydanın gerilimi ve metnin kendini yazarken tartışması. Oxfordian, tarihi bir şahsiyetin zihninde adım adım yürümek gibi.
Oxfordian, güncenin sızan sınırlarından taşarak romanın nabzını tutan bir metin. Oxford’un taşları arasında yürüyen bir zihin. Kendini yazmanın, geçmişi yazmakla aynı şey olup olmadığını yokluyor. Zaman çizgisi, iç sesin gelgitleriyle kırılır. Olaydan çok düşüncenin ivmesini sürükler. Varoluşun ağırlığına karşı hafiflik arayışı; özgür irade ile zorunluluk arasındaki ince hat; iktidarın görünmez anatomisi ve hafızanın küçük sabotajları… Metin bir laboratuvar gibi çalışır: her sayfa bir hipotez, her sahne bir deney. Satır aralarında Spinoza’nın dingin zorunluluğu, Nietzsche’nin maskeleri, Camus’nün ayık cesareti fısıltı gibi dolaşır; etik, estetik ve politika aynı masaya oturur. Yeniyle geleneğin çarpışmasında “yenilik”, benliğin biçim değiştirme cesaretidir. Oxfordian şu eşiğe çağırır: Bağlantıları ne kadar görebiliyorsan, gerçeklik o kadar değişir mi?

